Savaşa dair...

Savaşın hayatımıza bıraktıklarını ya da daha doğrusu bizden alıp götürdüklerini düşünelim.
Daha az önce telefonda duyduğumuz ses, tuttuğumuz el, gözlerimizde izi kalan bakışlar, aldığımız ten ve ter kokusu olmayacak. Ne zaman nereden geleceğini kestiremeyeceğimiz bir mermi, bir top veya patlayan bir bomba...
Savaşın korkunçluğunu ne anlatabilir ki? Yarım, eksik kalan hayatlar mı, eksik uzuvlarımız mı? Varlığını çok da duyumsamadığım ayağımın serçe parmağını düşünüyorum. Bir savaşta kaybetseydim, yokluğu kim bilir nasıl da incitirdi canımı. Elimi attığımda, çorabımı giydiğimde veya yürürken bir taşa, sehpaya, sandalyenin ayağına çarptığımda o yoklukla yüzleşmem kim bilir nasıl hissettirirdi? Pek umursamadığım ayağımın serçe parmağı bu. Ya ayağım, bacağım, elim, kolum, kulağım veya gözüm olsa yitirdiğim, ne yapardım? Yarım yamalak, eksik bir hayat, her daim yokluğu varlığımın duvarlarına çarpıp ruhumu  çürüten eksik uzuvlarım...Hangi kutsallık,tanrı,amaç ruhumu kurtaracak bu çürümeden? 

Yorumlar