Kadına Yönelik Şiddetin Kodları

İlahi dinlerdeki yaratılış mitine göre kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Yani bir başına kendi olarak yaratılmamıştır. Adem’in, yani erkeğin, bir parçasından yaratılmıştır, ona eş olsun, onun olsun diye. Bu yaratılış miti üzerine olumlu ya da olumsuz kitaplarca yorumda bulunabilirsiniz. Lakin benim derdim, bu yorumların hangilerinin akla yatkın olup olmaması değil. Bu yaratılış mitindeki sorunun günümüz coğrafyasında hâkim olan erkek egemen sistemdeki kodlarına dair bir şeyler söylemektir.
Bu kodlar ideolojiler aracılığıyla hayatımıza sanki olmazsa olmaz ve tartışılamaz bir doğru imiş gibi nüfuz ediyor. Oysa peşinen belirtelim: Eril zihniyet ne bu coğrafyanın ne de başka coğrafyaların kaderi değildir. Bir tanrı tarafından indirilmiş falan da değil. Tarihin belli bir aşamasında ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla onu kaderimiz olmaktan çıkarmak bizim elimizde ve bunun için ise ataerkilliği yaşam alanlarımızın ve evrelerimizin hepsinden söküp atmamız gerek.
O halde bu coğrafyanın hayatını cehenneme çeviren siyasal İslamcıların ve onlarla aynı kaynaktan beslenen öteki dinci paradigmaların üzerinde kolaylıkla hem fikir olabilecekleri bir ayet aktaralım.

“Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.)(Nisâ Suresi:34)
Burada ‘erkek’ gördüğünüz yere dem, ‘kadın’ gördüğünüz yere Havva yazarsanız yaratılış mitinin kodlarını çözmüş olursunuz. Böylelikle ilahi dinlerdeki eril zihniyeti de deşifre etmiş olursunuz. Bakın bu ayet bu coğrafyayı cehenneme çeviren siyasal İslamcılar için bulunmaz nimettir. Sadece bundan hareketle bütün kadın mücadelelerini bastırma cüretini gösterebilirler. Mesela buradan aldığı güçle ve hitap ettiği kitlenin buna kayıtsız şartsız inanacağına dair olan özgüvenle Erdoğan “kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. O fıtrata terstir. Çünkü fıtratları farklıdır, tabiatları farklıdır, bünyeleri farklıdır” der. Aynı şekilde Binali Yıldırım bir düğünde geline “evliliğin sırrı nedir biliyor musun?” diye sorduktan sonra, “itaat et, rahat et” diye cevap verir. Buradan hareketle bir Arap kanalında kadının İslami usullere göre nasıl dövüldüğü de anlatılır. Bir kadının, tıka basa dolu bir otobüste oturmuş müziğini dinler bir halde evine giderken ansızın suratına inen tekmeyi de buradan çıkarabilirsiniz. Sokakta yürürken bir erkeğin tacizine karşı çıktığı için şiddete maruz kalan bir kadın da buradan çıkar. Kısacası en ılımlı İslamcı da IŞİD de buradan çıkar. Hayatı, “evinin kadını-çocukların anası-kocasının itaatkâr karısı” üçgeninden ibaret çokça kadın çıkar buradan. Ama bu ayetten ne erkek-kadın eşitliği, ne kadının özgürlüğü ne de adalet çıkar.
Tam da buradan hareketle bu coğrafyanın pratiği erkeklere kadına yönelik şiddette inanılmaz bir ‘yap yanına kâr kalsın’ olanağı ve cezasızlık sunar. Erkek hep güçlü hep haklı olur. Bakın dinci, solcu, sağcı, orta yolcu erkek diye ayırt etmiyorum. Kendini erkek egemen bakış açısından kurtaramamış her erkek şiddete meyillidir. Bu şiddet kadına olmaz da, çocuğa olur, bir başka erkeğe olur veya hayvana olur ama ille de kadına.

Gelelim şiddet karşısındaki duyarsızlık, seyirci kalma meselesine. Şiddete karşı ailenin, toplumun veyahut devletin duyarsız kalmasının temelinde de kapitalizmle bütünleşmiş eril zihniyet var. Bu yüzden aile içi şiddete müdahil olmamakta son derece titiz bir toplumun fertleriyiz. Sokak ortasında adam kadını dövse “karısıdır, sevgilisidir, kardeşidir, arkadaşıdır” der ‘özel’ olduğunu düşünüp geçeriz. Hangi anne babanın çocuğuna şiddet uygulamasına müdahil olabiliyoruz. Toplumdaki egemen fikirler bireylerin zihnini o derece ele geçirmiş ki sanki olaylara karşı tepki verebileceğimiz alıcılarımız devre dışı bırakılmış. Söz konusu kadına yönelik şiddet olunca bu alıcılar zaten tamamen iflas etmiş oluyor. Oysa şiddetin hiçbir türü kişisel/şahsi/özel olamaz. Eğer bugün medyada bu tarz şiddet olaylarında müdahil olup şiddet uygulayanlara tepki haberleri çoğunlukta olsaydı, eminim ki şiddet bu kadar yaygın olmazdı.

Eril zihniyetle mücadele etmek gerek, derken içine kendimizi de koymalıyız. Zira yüzyıllardır hâkim olan ataerkilliğin zehri toplumun her ferdini etkilemiştir. Bu yüzden her kadın ve erkek önce içindeki erkeği öldürmelidir. Kendine üstünlük atfeden, kendini tanrının yeryüzündeki sureti olarak gören, herkese ve her şeye hükmedebileceğini zanneden, kendi dışındaki herkesin ve her şeyin kendisi için var olduğunu düşünen erkeği öldürmek gerek. Bu erkeği öldürdüğümüzde hayat aşkla yeniden güzelleşmez mi?

Yorumlar