“Elimde kazma kürek; yıllar yılı toprağı kazdım, eledim,
savurdum bir yana… Kazdığım toprakta geçmişin izini aradım. Bu yıkıntılar
altında saklı kalan evvellerin gizini, kalıntısını, hatırasını zamanın…
Bulabildiğim ne? Ulaşamadığım ne? Artık ayırt edemez oldum, derken, dönüp
ardıma baktım. O an güneş yüzüme gülümsedi. Peşimsıra serip yaydığım toprak,
bitek bir tarlaya dönmüştü...”
Bu öykü, Mikail Aslan'ın dokuzuncu albümünün tanıtım yazısı. Öykü, dedim çünkü minimal bir öykünün çarpıcılığını, şaşırtıcılığını ve derinliğini taşıyor. Bir okur olarak gözümde bir film canlanıyor nefesimi tutarak izliyorum, bir tablo canlanıyor gözümde karşısında donakalmış bir vaziyette beni kendine çeken şeyi arıyorum, albüme adını veren ezgiyi dinlerkenki gibi içimde karmaşık duygular kabarıp kabarıp duruyor, sevinç oluyor, gözyaşı oluyor, keder oluyor, umut oluyor, yolunu arıyor, tam kayboldum derken bir çıkış buluyor, tanımlayamadığım bir duygu olup ruhumu sarıyor.
Bu öykü, Mikail Aslan'ın dokuzuncu albümünün tanıtım yazısı. Öykü, dedim çünkü minimal bir öykünün çarpıcılığını, şaşırtıcılığını ve derinliğini taşıyor. Bir okur olarak gözümde bir film canlanıyor nefesimi tutarak izliyorum, bir tablo canlanıyor gözümde karşısında donakalmış bir vaziyette beni kendine çeken şeyi arıyorum, albüme adını veren ezgiyi dinlerkenki gibi içimde karmaşık duygular kabarıp kabarıp duruyor, sevinç oluyor, gözyaşı oluyor, keder oluyor, umut oluyor, yolunu arıyor, tam kayboldum derken bir çıkış buluyor, tanımlayamadığım bir duygu olup ruhumu sarıyor.
Axpîn Mikail Aslan’ın dokuzuncu albümü. Albümün adı,
sanatçının müzik serüvenini, Dersim coğrafyasında var olmuş (Elbette bunu
sanatçıyı sadece Dersim’le sınırlı kalmış olarak okumamak gerek. Ekseriyetle Dersim coğrafyasına
dairdir söyledikleri), egemenlerin
tahammül edemediği, yok etmek için elinden geleni yaptığı kültürlerin
arkeolojisini yapıp gün yüzüne çıkardıklarının ifadesi gibi. İlk albümü
Agerayayîş’ten son albümü Axpîn’e dek Mikail Aslan’ın ortaya çıkardığı bir
arkeolojik zenginlik bence. Müzikal anlamda (Hemen hemen her albümünde bariz
bir şekilde enstrüman ve vokal çeşitliliğinin olması, kendi sesini farklı
tonlarda kullanması bende hep hayranlık uyandırır), Zazacaya kattıkları anlamında ( Mikail Aslan
albümlerinde sadece Zazaca söylememekte Kürtçe,
Ermenice, Türkçe eserler de mevcut) , yaşadığı coğrafyanın kültürel
çeşitliliğinin izlerini taşıması anlamında arkeolojik bir zenginlik.
Bunu bir de Selim Temo’nun Mikail Aslan’a dair yazdığı Alkışını
Paylaşmak adlı enfes yazısındaki şu alıntıyla ifade edeyim:
“Her albümünde belki
en iddialı ezgiyi adı sanı duyulmamış biri okur. “Vengê Royî”de gider Kadir
Büyükkaya ağabeyin harika ezgilerini ortaya çıkarır, ona vokal yapar, enstrüman
çalar. “Çu Çem” ile Şengalli Feqîr Xidir’a ulaşır. Gider bir vadiye doluşan
sise benzeyen Rêncber Ezîz’i diriltir. Gulî Beg’in dağlarda çınlayan sesini
yankılar. Hemen herkesin unuttuğu Mela Mehdî (Özsoy)’nin şiirlerini bulur.” https://bit.ly/2D9OY54)
Axpîn'de on bir şarkı var. Kardeş Türküler (Seder), Rojda (Çi Tofan Bu), Damla Karagöz (Hewesê Domanî) ile birer şarkı söylemiş Mikail Aslan. Üçünü de apayrı bir keyifle dinledim. Rojda’nın sesi, Kardeş Türküler’in olağanüstü enerjisi dinledikçe dinletiyor kendini. Damla Karagöz ile (bir çocuk kendisi) yapılan düet bir başka anlamlı. Giderek unutulmaya, kaybolmaya yüz tutan bir dilin, bir çocuğun dilinde ezgiye dönüşmesi paha biçilemez bir çaba. Şu dizeler yüzlerce yıllık bir asimilasyon hikayesinin[1] ve buna karşı var olmanın özeti değil midir?
Axpîn'de on bir şarkı var. Kardeş Türküler (Seder), Rojda (Çi Tofan Bu), Damla Karagöz (Hewesê Domanî) ile birer şarkı söylemiş Mikail Aslan. Üçünü de apayrı bir keyifle dinledim. Rojda’nın sesi, Kardeş Türküler’in olağanüstü enerjisi dinledikçe dinletiyor kendini. Damla Karagöz ile (bir çocuk kendisi) yapılan düet bir başka anlamlı. Giderek unutulmaya, kaybolmaya yüz tutan bir dilin, bir çocuğun dilinde ezgiye dönüşmesi paha biçilemez bir çaba. Şu dizeler yüzlerce yıllık bir asimilasyon hikayesinin[1] ve buna karşı var olmanın özeti değil midir?
Endi xo eskera biki
(Artık kendini göster)
To kilama hazar û serruna
(Sen bin yılların şarkısısın)
Ma û pie mara kota dûrî
(Anne babamızdan uzaklaştın)
Zere ma de hewesa
(Bizim içimizde bir hevessin)
Bu güzel düeti hep bilikte dinleyelim mi? (https://bit.ly/2S4a27l)
Velhasılıkelam Mikail Aslan’ın Axpîn‘i yeni bir albümü
çıkana kadar sarıp sarıp dinleyeceğim, arada beni öncekileri dinlemeye götürecek
bir albüm.
Yazıyı Mikail Aslan’ın şu enfes öyküsüyle bitireyim. Kendi
anadilinde. Türkçesini yazmayayım sevgili okurlar. Ödeviniz olsun!
“Axpîn: Destê mi de zengel û huy ; çend serriyo ez
kinon?, çend serriyo gêrone(say kone) êndi nêno mi vîrr. Binê xan û xirabî de
hona çiqa nîsanê ma estê, hona çiqa ğeznê ma wedardayî bî, nêzone. Çimê mi êndî
seder nêkenê. Rocê mi zerrê xora va ke, çi waxto ez kinon; hela rêy qayt kerî,
mi na herra xo esta kotî? Mi ke serê xo çarna ya, tîcî da bi rûyê mi de. Herra
ke mi ebi huy esta, verê mi de bîya hêga, jê axpînî bîya derg...”
Yorumlar
Yorum Gönder