İoanna Kuçuradi’den İnsan Hakları Üzerine 21 Alıntı


Türkiye’de felsefe ya da filozof dendiğinde genellikle dünya sorunlarından elini eteğini çekmiş, fildişi kulesinde oturan ve varoluşun genel sorunlarını kendine dert edinmiş münzevi insanlar akla gelir. Kuşkusuz bu, tarihin en önemli filozoflarını çıkarmış bu coğrafya açısından son derece üzücü bir durumdur. Oysa bu anlayışa en iyi cevap kanımca İoanna Kuçuradi’dir. O, felsefeyi bir insanlaşma etkinliği olarak ele alıp, insanın sorunlarına eğilmiştir. Betül Çotuksöken’in deyişiyle, “İoanna Kuçuradi için, her şey felsefe yoluyla insan içindir”. Bu anlamda bakıldığında, İoanna Kuçuradi’nin açtığı ve yönetiminde bulunduğu kurumlardaki çalışmalar, (Türkiye Felsefe Kurumu, İnsan Hakları Uygulama Merkezi gibi) yine Çotuksöken’in ifadesiyle “insana, insanın felsefi temelli eğitim yoluyla, felsefe aracılığıyla insanlaşmasına yönelik bir dizi eylemi, etkinliği içerir.” Goethe’nin “benim alanım zamandır” sözünü, İoanna Kuçuradi’ye uyarlayıp “benim alanım insandır” dedirtebiliriz ona. Zira onun felsefesinin temelinde bütün kimliklerden bağımsız olarak insan yatar. Lakin burada insan, salt soyut bir kavram olarak yer almaz; insan, “İoanna Kuçuradi için eyleyen bir varlık olarak insan”dır. Böylece insana dair bütün soru(n)lar felsefenin konusuna dâhil olur. Kuçuradi açısından baktığımızda bu insanlaşma sorunu, insan hakları sorunu olarak karşımıza çıkar. Savaşın, nefret dilinin, kötülüğün revaçta olduğu bu zamanlarda insanı bütün alt kimliklerinden bağımsız düşünüp sadece ama sadece insan olarak ele alıp ona haklarını teslim etme çabası içerisinde olmak tarihe çok önemli bir not düşmektir. İşte İoanna Kuçuradi’nin tarihe düştüğü o notlardan sizler için bir felsefe buketi yaptık sevgili okurlar.



1
Bir kavram ne zaman tehlikeli olur? İçeriği bulanık olduğu halde, herkes bu kavramı bildiğini sanınca. Korkarım, insan hakları tehlikeli bir kavram olmuştur bile. Felsefe onları yeniden ele almalı, içeriklerini didiklemelidir.

2
İnsan hakları, her insanla ilgili bazı gerekleri dile getirirler. Bu gerekler, insanın değerini tanıma ve koruma istemleri olarak, yani insanları yalnızca insan oldukları için koruma istemleri olarak ortaya çıkarlar.

3
Bir kişide bir insan hakkının korunması söz konusu olunca, bu kişinin kim olduğu önemli değildir; başkasının bir insan hakkını çiğnemiş bir kişi olması bile önemli değil. İnsan olması, insan haklarının onun için de korunması hakkını sağlıyor ona. Bir hakkı insan hakkı yapan, yani onu hiçbir insanda çiğnenmemesi ya da herkes için sağlanması gerekliliği, insanın olanaklarının bilgisinde temelini buluyor.

4
İnsan hakları, kişi haklarıdır ama bütün kişi hakları insan hakları değildir.

5
Hiçbir insan hakkının ya da insan hakları grubunun korunması, başka bir insan hakkının ya da hak grubunun korunması adına bir ülkede ertelenemez.

6
İnsan haklarını koruma sorunu, felsefi, etik ve siyasal bir sorun olarak görünüyor. Felsefi bir sorundur, çünkü insan hakları kavramının açıklığa kavuşturulmasına – bu hakların getirdikleri konusunda daha sağlam sonuçlar çıkarmamızı sağlayabilecek bir açıklığa- şiddetle ihtiyaç vardır. Etik bir sorundur, çünkü günlük yaşamda bu haklara saygı gösteren ya da onları çiğneyen kişilerdir; kişilerdir olayları ya da kamu görevlisi olarak verdikleri kararlarla korunmalarına katkıda bulunan. Ayrıca siyasal bir sorundur; çünkü bütün yurttaşların insan olarak olanaklarını geliştirmeleri, “korku ve yoksunluktan uzak” yaşayabilmeleri için gerekli koşulları doğrudan doğruya veya dolaylı olarak sağlamak, her devletin görevidir.

7
Felsefe eğitiminin ana görevlerinden biri, kişileri, insan onurunun nerede tehlikeye düştüğünü görebilecek bir gözü kazandıracak şekilde, olabildiğince erken eğitmektir.



8
İnsan haklarının korunması kişilere ve devletlere bağlıdır.

9
İnsan haklarının bugün geçerli olan kavramı ve türlendirilmesi değişmedikçe, bütün insanların eşit olduğu hakların herkesçe herkeste korunması gerekliliği temellendirilemez.

10
İnsan onuruna, kendi onurumuza, uğradıklarımızla değil, yaptıklarımızla zarar veririz, çünkü yaptıklarımızdan sorumluyuz, başkalarının bize yaptıklarından değil. Bir şeyi yapmak veya yapmamak kendi elimizdedir.

11
Tek tek insan hakları, etkin ve edilgin anlamda etik ilkelerdir: insanların görmesi ve başka insanlara göstermesi gereken muameleyi dile getirirler. Aynı zamanda toplumsal düzenlemeye, hukuka ve siyasete etik talepler getirme girişimidirler.

12
İnsan onuru, insanın nesnel değerinin öznel karşılığıdır ve tür olarak insanın değerinin felsefî/antropolojik bilgisinden, yani insan türünün belirli yapısal özellikleri ile olanaklarının ve bunlardan kaynaklanan ve ona evrendeki yerini sağlayan tarihteki başarılarının bilgisinden oluşur. Bu bilgi, ona sahip olanlar için, doğal ve rastlantısal özellikleri ne olursa olsun başka insanlara, hatta bu değerin farkında olmayanlara da, bu değere uygun muamele etmeyi gerekli kılıyor. Bir kişinin, her şeyden önce bir insan olduğunun bilincine varmasını, tek ortak kimliğimiz olan insan kimliğimizin farkına varmasını sağlayan da, bu bilgidir.

13
Tek tek insan hakları, insan onurunun pratikteki gerektirdikleridir; bütün kişilerden insanın değerini –evrendeki yerini- koruyan bir muameleyi diğer bütün kişilere göstermelerini talep ederler. Bu nedenledir ki, açık kavranılmış insan hakları “evrensel” normlardır.

14
İnsan hakları insan onuruyla, yani tür olarak insanın bazı yapısal olanaklarının değerinin bilgisiyle ilgilidir. Bu bilgi de, insan hakları normlarının türetiminde büyük öncülleri oluşturur. Böyle normlar oldukları için insan hakları, evrensel etik normlardır, dolayısıyla kültürel/sosyal normlardan ayırdedilmeli. Bu aynı nedenle de açıklıkla kavranılmış insan hakları, pozitif hukukun türetiminde ana öncülleri oluşturmalı: çünkü bu haklar insanın belirli yapısal olanaklarının gerçekleşebilirliğinin koşullarını, dolayısıyla insanca bir yaşam sürebilmenin koşullarını dile getiriyor.



15
İnsan hakları denen haklar, grup haklarından ayrı olan kişi haklarının bir kısmını, temel kişi haklarını oluştururlar. Bu haklar, bütün insanların eşit olduğu, her kişinin –kim olursa olsun- sırf insan olduğu için sahip olduğu haklardır.

16
İnsan haklarının amaçladığı, insanların insanlaşmasına yardımcı olan bir düzenin yaratılması, sürekli yaratılmasıdır.

17
Temel insan haklarının korunmasını sağlamayı temele almadan yapılan her anayasa ve bu haklarla ilgi kurulmadan çıkarılan her yasa, kurulan her kurum ve kuruluş, pozitif hukuku kötüye kullanmak olur.

18
Yaygın ve örgün eğitimde insan hakları eğitimine yer vermek, kendi başına bir varlık olarak devlet anlayışıyla bağdaşabilen ‘insan haklarına saygılı devlet’ kavramı yerine ‘insan haklarına dayalı devlet’ kavramını yaygınlaştırmak, temel insan haklarının mevcut koşullarda korunmasını sağlamayı ulusal politikaların ana amacı haline getirmek...

19
İnsan haklarını şu anda dünya politikasının yönlendiricisi yapabilmek, oldukça düşük bir olasılık olarak görünüyor. Ama yapılabilecek bir şey vardır bugün: dünya ülkelerinde eğitimin ana amaçları olarak, insan olma bilincini kazandırmayı ve doğru değerlendirme yapabilmeyi öğretmeyi koymak. Bu, olanaklı görünüyor.

20
Bugün insanlık olarak sahip olduğumuz, değer korumaya yönelik en temel ilkeler, temel insan hakları dediğimiz ilkelerdir. Bu haklar bir ülkede yasal güvence altına alındıklarında, toplumsal özgürlük kavramının içeriğini oluşturan özgürlükler olurlar ya da özgürlüklere dönüşürler.

21
Dünya problemlerine felsefeyle baktığımızda, hangisine bakarsak bakalım, hepsi, insan haklarıyla ilgili görünüyor.

Kaynak: İnsan Hakları: Kavramları ve Sorunları, 2016, Ankara, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları

Yorumlar