Dilimdeki Yara veya Bir Asimilasyon Hikayesi

En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin

En azından üç dil

Birisi ana dilin

Elin ayağın kadar senin

Ana sütü gibi tatlı

Ana sütü gibi bedava

Nenniler, masallar, küfürler de caba.

* Bedri Rahmi Eyüboğlu

Birkaç ay önce yurtdışından gelen bir dostumu İstanbul'daki evinde ziyaret ettim. İlk defa annesiyle tanışıyordum. Bir Dersimli gördüğümde heyecanla anadilimi konuşmaya atılırım. Çölde günlerce susuz kaldıktan sonra su bulmuş gibi kendimi anadilimin sularına bırakıyorum. Dostumun annesi, karşısında Zazaca konuşan birini görünce nasıl sevindi, sözcüklerin boynu bükük kalır anlatmak için. Ben elini öpüp, hal hatır sorup karşıdaki kanepeye oturuyordum ki yanına oturmamı söyledi. Geçip yanına oturdum, defalarca sarılıp öptü beni. Ziyaretim bitip de evden ayrılan kadar defalarca. Sonra kızı söyledi, Zazaca konuşan birini gördüğünde hep böyle yapıyormuş, yanında oturtup sarılıp öpüyormuş defalarca.

Sonra düşündüm de öptüğü ne bendim ne de bir başkası aslında, terk etmek zorunda kaldığı köyüydü, mezar taşlarıydı, akrabaları, dostları, memleketinin havası, suyu, taşı, toprağı, hayvanı, börtü böceği ve de dile gelmez her şeyiydi. İstanbul'da bir apartman dairesine hapsedilmiş dilini özgürleştirme çabasıydı. Varlığını bir bütün olarak yaşama imkanı tanımayan çat pat konuştuğu yabancı dile karşı, ana diliyle var olma mücadelesi veriyordu. Ana dili bir insanın suretinde karşısına çıkıyordu, o da annesine sarılır gibi sarılıp öpüyordu, dokunuyordu, kokluyordu, gözlerinin ta içine bakıyordu, kim bilir belki de bütün duyguları o an yaşıyordu.

Ana dilini konuşmaya hasret insanlar daha neler neler yapar, bilir misiniz? Mesela sokakta hiç tanımadığı birilerine sırf kendi dilini konuşuyorlar diye sokulup dinler, sohbete dahil olmak için can atarlar. Normal koşullar altında bir tek sözcük bile konuşmayacağı bir insanla sohbetin en koyusunun sularında yüzerler.

Bir gün işe giderken önümde yürüyen, şalvarlı iki kadın dikkatimi çekti. Dersimlilerin giydiği çeşit çeşit desenli şalvarlardan. Yaklaşıp 'Mabixerdi' dedim. Biri biraz çekingen, diğeri sohbete ilgili. Dersimli olduğumu, onların nereli olduğunu, şalvarları görünce merak ettiğimi söyledim ve böylece birkaç dakikalık sohbetimiz başladı. Ana dilimde birkaç dakikalık sohbet. Birlikte yürüdüğümüz yol bittiğinde günlerce güneş yüzü görmemiş, güneşi ilk gördüğünde bir şaşkınlık yaşayıp ardından yüzünde tarifsiz bir gülümseme oluşan ve bütün bedenine, gün ışığıyla yayılan tatlı sıcaklığı kemiklerinde hisseden bir insan gibiydim.

Annemle tek cümle Türkçe konuştuğumu  hatırlamıyorum. İşte bu yüzden Zazaca benim için kelimenin tam anlamıyla anne dili. Annem Türkçe bilirdi ama konuşmak zorunda kaldığı zaman kullanırdı, yaşadığı bir dil değildi.

Dilimdeki yarayı ilk kez, rüyamda annemle bir tek cümle Türkçe konuştuğumda fark ettim. Büyük kızımı kreşe bırakıp, küçüğünü parka götürürken dilimdeki yaranın iyice büyüdüğünü hissettim. Bir kertenkele görmüştüm ve ana dilimdeki karşılığı bir türlü aklıma gelmiyordu. Hayır, öyle dilimin ucunda falan da değildi. Hafızamı zorladıkça zorluyordum, kertenkele gözümün önünde bir o yana bir bu yana gidip geliyordu. Hayır, ana dilimdeki karşılığı yoktu hafızamda. Batık bir gemiydi. Dalıyordum derinlere, nefessiz kalana dek bakıyordum ama yoktu işte. Dilimdeki yara büyüdükçe büyüyordu. Nasıl olur da unutabilirim? Aslında bütün koşullar dilimdeki yaranın oluşmasına elverişliydi. Ayda birkaç kez aile bireyleri ile telefonda konuştuğum, şarkı dinlediğim, bazen umulmadık bir anda ve yerde karşılaştığım insanlarla konuştuğum ana dilimin üstünü toprak kaplıyordu ve bir gün yüzeyde tek tük cümleler, kelimeler dışında bir şey kalmayacaktı bu gidişle. Kardeşimi arayıp sorsam, diye düşündüm. Kurtulsam bu duygulardan. Hayır, yediremedim kendime. Neyse ki bir yarım saat sonra 'miloni', 'mua mari' kelimeleri ışıdı. Batık gemiyi bulmuştum ve oradan daha neler neler çıkacaktı.

Siz hangi dilde ağlıyorsunuz? Canınız acıdığında, içiniz parçalanıp ağıt yaktığınızda, çığlık atmak istediğinizde hangi dildeki ünlemleri kullanıyorsunuz? Sevdiklerinize hangi dilde en güzel sevgi sözcüklerini, sevda sözlerini dillendiriyorsunuz? Hangi dilde rüya görüyorsunuz, hayal kuruyorsunuz? Hangi dilde uzun uzun susuyorsunuz zihninizde bin bir düşünceyle? Hangi dilde yakası açılmadık küfürler ediyorsunuz? Bütün bunları anadilinizde yapabiliyor musunuz? Sizin diliniz de yaralı mı yoksa?

"Tecel meso, qusir tu reso", derdi annem. Bunu çok sık kullanırdı. Türkçesi mi? Bilmiyorum sevgili okur. Belki bu, dilimdeki yaraya merhem olur.

Yorumlar