Albert Camus’nün Başkaldıran İnsan’ı


Başkaldıran İnsan, Albert Camus’nün en zor ve de en sıkı felsefe eserlerinden biridir. “Kaç tane felsefe eseri var ki?” diye sorabilirsin sevgili okur. Bu soruyu, Camus’yü yeterince tanımamana veriyoruz. Romanlarını birer felsefe metni olarak okuyabilirsin mesela. İlk kez Başkaldıran İnsan’ı elime alıp incelediğimde açıkçası korkmuştum. Okuyup anlayamamaktan, bir okur olarak kitabın hakkını verememekten korkmuştum. Acaba öncelikle Camus’nün kitapta atıfta bulunduğu filozoflara, düşünürlere, yazarlara, tarihi kişiliklere, felsefelere, tarihi olaylara hakim olup sonra mı okumalıydım? Neyse ki cesaretimi toplayıp da okumaya cüret ettim ama kitabın hakkını verebildiğimi söyleyemem çünkü henüz yeni yetme bir Camus okuruydum. Kitabı okurken o kadar çok not aldım ki bir kısmını buraya bırakıyorum. Yalnız çeviriye dair bir şeyler söylemem gerek. Kitabı Tahsin Yücel çevirisinden okudum. Kitapta bazı çeviriler kanımca sıkıntılı, okurda bir şey uyandırmıyor, fazla ‘öz Türkçeci’ ve metni okumayı zorlaştırıyor. Sadece birkaç örnek vermek gerekirse: ‘Terör’ yerine niçin ‘yıldırı’ kullanılmış. Yanılmıyorsam Türkçeye Fransızcadan geçmiş ve Fransız devrimi ile siyasette kullanılmaya başlamış. Bence ‘yıldırı’ yerine, kıymetli sosyolog Kadir Cangızbay’ın ‘tedhiş’ kelimesi daha bir güzel duruyor ve fonetik olarak da pek şık. ‘Önbili’ desem ne anlarsınız? ‘Burjuva Önbilisi’, ‘Devrimci Önbili.’ Peki ‘önbili’ yerine ‘kehanet’ daha güzel olmaz mıydı? ‘Nihilizm’ yerine ‘yoksayıcılık’, ‘diyalektik’ yerine ‘eytişim’, ‘materyalizm’ yerine ‘özdekçilik’ kullanılması kanımca çok zorlama olmuş ve de tutmamış. Her neyse sevgili okur! Biz Camus’ye dönelim ve işte aşağıda kitapta altını kalın kalın çizdiğim birbirinden çarpıcı alıntılar var.   İyi okumalar ama belki sadece okuyup geçmezsiniz, üzerinde düşünürsünüz, makale yazarsınız, resim çizersiniz, kim bilir belki beste yaparsınız! Kim bilir!


devamı...

1 Hiçbir şeye inanılmıyorsa, hiçbir şeyin anlamı yoksa hiçbir değere “evet” diyemiyorsak, her şey olanaklıdır, her şeyi önemsizdir. Ne “evet” kalır, ne “hayır”, katil ne haklıdır ne haksız. Kişi kendini cüzzamlıların bakımına adayabileceği gibi, içinde  insanlar yakılacak ateşleri de tutuşturabilir. Kötülük ve erdem de birer rastlantı ya da gelip geçici birer istektir.

2 Yaşamı sürdürmek isterken diğer yargılarını bir yana attığına göre, özünde de bir çelişkidir uyumsuzluk çünkü yaşamak kendi başına bir değer yargısıdır.

3 Her anlamsızlık felsefesi, sırf kendini dile getirdiği için, bir çelişki üzerinde yaşar. Böylece az da olsa bir tutarlılık verir tutarsızlığa; düzensiz, bağıntısız olduğunu belirttiği şeye geçerlilik kazandırır. Konuşmak düzeltmektir. Sessizlik de bir anlam belirtmeseydi, anlamsızlık üzerine kurulmuş tek tutarlı tutum sessizlik olurdu.

4 İnsan ne ise o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır.

5 Bilinç başkaldırıyla doğar.

6 Başkaldırı, haklarının bilincine varmış, bilinçli kişinin işidir.

7 Başkaldıran insan kutsalın öncesinde ya da sonrasında yer alan, bütün yanıtların insansal, yani usa uygun olarak belirlenmiş olduğu bir düzen isteyen insandır.

8 Gündelik acımız da başkaldırı, düşünce düzeyinde, “cogito”nun gördüğü işi görür, ilk kesinliktir. Ama bu kesinlik bireyi yalnızlığından çekip alır. İlk değeri bütün insanlar üzerine kuran bir ortak noktadır. Başkaldırıyorum, öyleyse varız.

9 İnsanlar herkeste, herkesçe benimsenen ortak bir değere dayanamıyorlarsa insan için insan anlaşılmaz kalıyor demektir. Ayaklanmış insan bu değerin açıkça benimsenmesini ister, çünkü sezer ya da bilir ki bu ilke olmazsa yeryüzünde karışıklık ve cinayet Egemen olacaktır. Başkaldırı edimi bir açıklık ve birlik savı olarak belirir onda.

10 Filozofların yalnız usla okundukları enderdir; yürekle, tutkularla okunurlar çoğunlukla, bunlar da hiçbir şeyi uzlaştırmaz.

11 Her şeyden umudu kesmiş olanlara, inanç verebilecek olan şey uslamlar değil, yalnız tutkudur.

12 Hegel'de eytişim us açısından ele alınırken Marx'da üretim ve emek açısından ele alınmıştır.

13 Hegel'in usa doğru yürüyen gerçek konusunda kesinlediği şeyi, Marx sınıfsız topluma doğru yürüyen ekonomi konusunda kesinler. Her şeyi aynı zamanda hem kendi kendisi hem de karşıtıdır. Bu çelişki başka şey olmaya zorlar her nesneyi. Kapitalizm, burjuva olduğu için devrimci olarak belirir ve komünizme yer hazırlar.

14 Das Kapital, efendilik ve kölelik eytişimini yeniden ele alır ama bilincinin yerini ekonomik özerkliğe, salt usun son saltanatının yerini de komünizmin belirişine verir.

15 Geleceğe inanmayan için acı hiç de geçici değildir. Ama yüz birinci yılda cennetin gerçekleşeceğine inanan kişi için, yüzyıllık acı gelip geçicidir.

16 Her sosyalizm ütopyadır, hepsinden önce de bilimsel olanı. Ütopya tanrının yerini geleceğe verir. Gelecekle aktöreyi özdeşleştirir o zaman; biricik değer bu geleceğe hizmet eden şeydir. Hemen her zaman zorlayıcı, hemen her zaman dediği dedik olması bundandır.

17 Marx, düşüncesinin odağına emeği, onun haksız alçaltılışını, derin onurunu yerleştirdi. Emeğin bir mala, emekçinin bir nesneye indirgenmesine karşı çıktı. Ayrıcalıklılara ayrıcalıklarının tanrısal, mülkün de sürekli olmadığını anımsattı. İçleri rahat olmaya hakkı bulunmayanların içine bir kurt düşürdü ve eşsiz bir derinlikle, suçu İktidarı elinde tutmaktan çok, bu iktidarı  gerçek soyluluktan yoksun, bayağı bir toplum yaratmak için kullanmak kullan bir sınıfın foyasını ortaya çıkardı. Çağımızın o mutsuzluğunu doğuran düşünceyi (ama burada umutsuzluk her türlü Umuda yeğdir), bir düşkünlük, bir alçalış olmuş çalışmanın, bütün yaşamı kaplamak ile birlikte yaşam olmadığı düşüncesini ona borçluyuz. İstediği kadar böbür lensin toplum, bayağı hazlarını milyonlarca ölü canın emeğinden çıkardı bilindiğine göre, kim rahat uyuyabilir bu toplumda. Marx, görünüşler ne olursa olsun, emekçi için zenginliği, para zenginliğini değil, serbest zaman ya da yaratma zenginliğini isterken insan soyluluğunu istiyordu.

18 Sanayi sosyalizmi işçi koşulu için köklü hiçbir şey yapmamıştır. Çünkü üretim ve işin örgütlenmesi ilkesine dokunmamış, tam tersine onu göklere çıkarmıştır. Sıkıntı içinde ölen kişiye göksel Sevinçler vadetmek gibi bir doğrulamayla aynı değerde olan tarihsel doğrulama sunmuştur emekçiye. Ona hiçbir zaman yaratıcının sevincini vermemiştir.

19 Bilimsel olduğunu söyleyen bir Sosyalizm nasıl oldu da olgulara takılıp kalıverdi böyle?  Yanıtı basit: Bilimsel değildi. Bilimsel olmak şöyle dursun aynı zamanda hem gerekirci hem önbilici hem diyalektik hem de inakçı olması yüzünden oldukça Bulanık bir yöntemden ileri gelir başarısızlığı. Us Nesnelerin yansımasından başka bir şey değilse, varsayım  bir yana onların ilerisine geçemez.  Kuramı koşullandıran ekonomi ise geçmişini betimleyebilir ancak, geleceğini değil, geleceği 'olabilir' görünür, o kadar. Tarihsel özdekçiliğin işi olsa olsa şimdiki toplumun eleştirisini yapmak olabilir; bilimsel anlayışından ayrılmadıkça bütün yapabileceği varsayımlar İleri sürmektedir. Temel kitabının adının Devrim değil de Sermaye olması da bundan değil midir? Marx ve Marxçılar, konutları, bilimsel yöntemi bir yana bırakarak, gelecek adına, komünizm adına önbililere daldılar. Oysa bu önceden haber verme ancak Saltık önbiliye son vererek bilimsel olabilirdi. Marksçılık bilimsel değildir, bilimcidir fazla fazla.

20 Bilimsel kuşkularla tarih yapılmaz; hatta insan tarihe bilim adamlarının nesnelliği ile yaklaşmaya kalktı mı tarihi yapmaktan vazgeçmiş demektir.

21 İnsan olduğu biçimi ile yadsır dünyayı, ama ondan ayrılmaya da yanaşmaz.

22 Ama cehennem de gelip geçer, yaşam yeniden başlar bir gün. Tarihin de Bir sorun vardır belki ama bize düşen onu bitirmek değil, bundan böyle gerçek olduğunu bildiğimize benzer olarak yaratmaktır.

23 Başkaldırmış kişi kendisi için belirli bir özgürlük ister kuşkusuz, ama tutarlı bir kişi ise başkasının varlığını ve özgürlüğünü yok etme hakkını hiçbir durumda istemez. Alçaltma herkes için ister istediği özgürlüğü, yadsıdığını herkes için yasaklar. Efendiye karşı çıkan köle değildir yalnız, efendi ve köle dünyasına karşı çıkan insandır da.

24 İnsanlar ancak özgürlük için güzel ölmüşlerdir: Bütün bütün öldüklerine inanamıyorlardı o zaman.

25 İnsan tümden suçlu değildir, tarihi başlatmamıştır; tümden suçsuz da değildir, tarihi sürdürmektedir.

26 Hepimiz zindanlarımızı, cinayetlerimizi, yıkımlarımızı kendi içimizde taşırız. Ama görevimiz bunları yeryüzüne salıvermek değildir, ister kendi içimizde olsunlar, ister başkalarında, onlarla savaşmaktır.

27 Politika din değildir, din olmaya kalktı mı engizisyondur.

28 Sanat ve başkaldırı ancak son insanla birlikte ölecektir.

Kaynak

Albert Camus, Başkaldıran İnsan, Çev. Tahsin Yücel, Can Yayınları, 2010, İstanbul

Yorumlar